Gir hayatın menzile

Farkında olmadan biz ve yaşayamadan nice güzellikler geçti yanı başımızdan. Hep erteleyerek onları baharı, yazı, güzü, kışı hep boşa harcadık sınırı belli bir hayatta. Hatırlanacak ve hatırlayacak iz bırakabildik mi başka hayatlarda? Gelip gelmeyeceğini bilmediğimiz yarın için ne kadar erteledik hayatı? Hayatımıza yıllar eklenirken, ne kadar hayat katabildik yıllara? Bir yudum mutluluğu ne kadar farklı şekilde aradık hep. Hayatı renklendirmenin o kadar çok yolu var ki, ama biz nedense hep yokuşları tırmanıyoruz.
Bir sabah yolda yürürken hafif esen rüzgârın teninize değdiğini hissettiğinizde bundan mutluluk duydunuz mu? Semaya baktığınızda birbiriyle yarışan bulutlara gözünüz takıldı mı? Bir bakın onlara… Çünkü onlar bize hayatın ne kadar beyaz, ne kadar muhteşem olduğunu gösteriyor. Şöyle bir nefes alın! O temiz havayı içinizde hissedin. Acaba onu kaç milyon dolarla değişmek istersiniz? Bizlere sunulan bu sonsuz nimetler arasında bir düşünün olur mu?
Haydi, şimdi gözlerimizdeki büyülü beyazla bakalım çevremize ve hayatı olduğu gibi sevelim. Dert, tasa nedir ki hayatta? Sevmek varken doğayı ve insanları… İster misiniz bir uçurtma uçurmayı? Tıpkı çocukluğunuzdaki gibi. Onun özgürlüğünü kanat çırpan yüreğiniz ifade etsin. O enginliklere uçtukça, sizin de ruhunuz ona eşlik etsin. Hüzünlerinizi gittiğiniz yerde bıraksın.
Küçük bir fidan dikmek sizce nasıl bir fikir? Ne dersiniz, sizin eseriniz olan bir fidan. Köklerini toprakla ellerinizin buluşturduğu, yaşamına vesile olduğunuz bir fidan. Baharda yeşil yapraklarının rüzgârda dans ettiği ve yalnızca size mahsus olan gizemi paylaşacağınız bir fidan.
Bunlar hayatı sevmenin sadece birkaç yolu. Yaşam halatları bizim gönül gözümüzde gizli… Nereden okuduğumu ve kimin yazdığını hatırlayamadığım “Bir Kutu Dolusu Yaşamın” gelin birlikte menziline girelim, gönlümüzü rehber edelim hayata…
Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana, sade bir kurdeleyle süslenmiş.
Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını…
Kocaman Bir Fırça ve binbir renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp içine gir diye…
Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye…
Bir tane elma şekeri yerleştirdim, içindeki çocuğu yeniden tadabil diye…
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızıyı, gelinciklerin saflığını, taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin kokusunu da sığdırdım. Ruhlarımız aç kalmasın diye…
Kutuya biraz da sevecenlik koydum, güçlü ol diye, çünkü acımasız olan güçsüzdür.
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barışı ve özgürlüğü sunmak için.
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da koymadan edemedim. Paylaşmayı hatırlayalım diye…
Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim, hemen şimdi bunu yapalım diye…
İçtenliği, umudu, neşeyi, bağışlayıcılığı, özgüveni ve açık yürekliliği unutmadım. “Ben”in dışına çıkıp “Biz”e ulaşabilelim diye…
Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya, bak bu kartta neler yazıyor.
Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin.
Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl.
Yaşamdan sadece almak yerine on bir şeyler ver.
Kısacası bütünüyle “İnsan” ol.
Unutma! Hayat dokuması henüz tamamlanmamış olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan boşluğu yalnızca sen doldurabilirsin.
Kimseyi kırmamak ve üzmemek şartıyla istediğin her şeyi dene.
 Bir gün sonsuzluğun bulutlarına oturduğunda ne aklın kalsın ne de kırık bir yürek.
Hayatımıza gönlümüzdeki güzelliklerin rehber olması dileklerimle…
Kevser Topyıldız KÜÇÜK

  • BafraHaber Yorum
  • Gir hayatın menzile içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0