Hayatın Doğduğu Yerdir Kadın

Hayatin dogdugu yerdir kadin

Aile, dünyaya gözlerimizi açtığımızda güvenini, sıcaklığını hissettiğimiz yuvamız, annemiz, babamız, kardeşimiz, sevdiklerimizin bizi kuşattığı bir dünyadır. Anne de temel taşıdır bu dünyanın. Hayallerini,  ideallerini yuvası üzerine temellendirendir; bir kadındır o. Kadın bizim anamızdır, kızımızdır, ninemizdir, teyzemizdir, halamızdır. Kadın anne olmak hediyesini omuzlayandır. Hz. Peygamberin ifadesiyle ayakları altına cennet serilendir. Bizi biz yapan değerlerde candır, canandır kadın.

Ve kadın, kadınlık dramları, Özgecan cinayeti ve daha pek çok kadın cinayetleri gibi vicdanları kanatan, vahşi bir olay olmadıkça göz ardı edilen umursanmayandır. 

Kadın olmak çok zor hem ülkemizde hem dünyada... 

En korundukları yer diye düşünülen aile içinde bile yaygın bir şekilde şiddete uğrayan; onur, namus adına acımasızca öldürülendir o. 

Ne tuhaftır ki; şiddete uğrayan bir kadın için hep bir sebep vardır. Benliğimize öylesine yerleştirmişiz ki şiddeti dayağın mutlaka haklılık yönü düşünülür. Yani suçlu hep kadındır. Tacize, tecavüze uğradıysa kadın vardır elbet bir sebebi. Kim bilir ne yapmıştır o? Üzerine yapışacak etiket hemen hazırdır. Hangi diplomayı alırsa alsın, fikirleri ve bilgi düzeyi ne kadar ileri olursa olsun, "elinin hamuru" hiç kaybolmaz kadının. Kadın, erkeklerin açtığı yer kadar yaşayacak; asıl yerinin ev, mutfak, yatak odası olduğunu unutmayacak. İşte toplumda kadına böyle bir cinsiyet etiketi yapıştırılmış durumda kadına.

Kadın, toplumda değer görme savaşında hep ikinci sınıf vatandaşıdır tarih boyunca. Ekonomide, politikada, sosyal hayatta, aile içinde... Kadın ve ekonomi kavramları birbirinden hep ayrı düşünülmüş. Ekonomi erkeklerin üretim faaliyetlerinden biri olmuş nedense. Oysa kadınlar dünyadaki refah, emek ve gıda üretiminin % 50'sini gerçekleştirenlerdir, ama kaynakların paylaşımında ise çok geridedirler.

Kimilerine göre kadınlar üretime katılmayan evde oturan bireylerdir. "Ekmekçi" ya da "kaşık düşmanıdırlar" kimilerine. Hâlbuki evdeki kadınlar, evdeki çalışmaları sırasında toplumun yaşam kalitesine ve üretime çeşitli şekillerde katkıda bulunurlar, bunun için evde sürekli çalışırlar. Üstelik evde yapılan bu üretim ailenin mutluluğu ve devamlılığı için ne kadar önemlidir, kimse farkına varmaz bunun. Bu işlerin yapılmadığı bir ailenin yaşam biçimini bir düşünün. Her nedense evdeki işlere harcanan kadın emeği erkekler ve toplumun gözünde değer taşımaz. Dünyada işlerin % 66'sı kadınlar tarafından yapılmasına rağmen kadınlar toplam gelirin sadece % 10'una sahiptirler. 

Kadın binlerce yıllık süreç içinde hep sindirilmiş, sınırlanmış, köreltilmiş. İster evde ister dışarıda bir şiddet çemberinin içinde olmuş hep o. Erkeğin üstün olduğu düşüncesi benimsetilmiş kadına ve bu düşüncenin getirdiği korku ve değersizlik hissi, kadının çocuklarını yetiştirirken erkek çocuklarına daha çok özen göstermelerine sebep olmuş ve bu şekilde yetişen erkek çocukları da kadına saygı duymayı ve kadını insanca sevmeyi beceremez duruma gelmiş. 

Aile yapısı şiddet içeren davranışların ortaya çıkışında en etkili ortamı oluşturmuş yıllarca. Ailede her bir bireyin duruşu işlenmiş beyinlere. Ve bir kalıba sokulmuş aile, her bir aile ferdinin duruşu resmedilmiş tek bir fırçadan çıkmışçasına. Baba otoritesinin sarsılacağı korkusundan ailesiyle sıcak ilişkiler kurmaktan yoksun bırakmış kendini, çünkü o da öyle yetiştirilmiştir."Erkekler ağlamaz, erkek adam ağır olur." cümleleri fısıldandığı için yıllarca kulağına, gözyaşlarının tuzlu yanını keşfedememiş hiç ve unutmuş biz demeyi. Veya merhametten yoksun ya da hoyrat yaşantısıyla buradayım diyebilmiş sadece.

8 Martlarda "Kadınlarımız kutsaldır.", "Kırılsın onlara kalkan eller." demekle iş bitmiyor. Başta aile olmak üzere toplum bütünüyle bu konuya duyarlı olmalı. Aile iletişim ve etkileşmede duyarlı davranmalı, çocuğu belli bir kalıba sokmaya zorlamadan, fikir ve duygularına sayı duyarak yetiştirmeli, şartsız sevgiyle sevmeli çocuğu kız erkek ayrımı gözetmeksizin. Böyle ortamlarda yetişmiş çocuklar şefkatli, adil, mutlu, güvenli, beraberlik ve eşitlik duygusuna hakim olacaklar ve bu doğrultuda da çocuklar yetiştireceklerdir. Bu konuda da kadın en büyük rolü üstlenecektir. Devlet de gerekli kanun düzenlemelerle tavizsiz yaptırımlar oluşturarak yapılanı yapana kâr bıraktırmamalıdır.

8 Martların kadın problemlerini anlatmak için önemli bir fırsat, tartışmak, paylaşmak ve çözüm üretmek için bir buluşma noktası olması dileğimle... 

Kevser Topyıldız Küçük

7 Mart 2016

  • BafraHaber Yorum
  • Hayatın Doğduğu Yerdir Kadın içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0