Kurbanı kurban etmek

GİRİŞ
 
I
Kutsal metinlerin sonraki muhataplarınca daima anlaşılma problemi olmuştur. Anlamın ortaya çıkarılması öylesine çetin bir iştir ki sosyal/insânî bilimlerin tüm kazanımlarını kullansak bile, yapabileceğimiz sadece yorumsamadır. Bu da bizi anlamın nesnelliği hakkında ihtiyatlı olmaya zorlamaktadır. Kur`ân yorumcularının [el-mufessirûn] sözlerini "el-ilmu indallah" şeklinde bitirmeleri,
konunun onlar tarafından da fark edildiğini göstermektedir.

Kur`ân`ın yazıldığı dönemden uzaklaştıkça, anlamın nesnelliğinden de uzaklaşmaktayız. İlk başta, vahyin indiği ortamdan kopuş söz konusudur. Kendimizin olmadığı ortam hakkında konuşmak ne kadar zor ise, Kur`ân`ın indiği ortam hakkında konuşmak da o kadar zor hale gelmiştir. İkinci olarak, kullanılan dilin başkalaşması sonucunda, kelime ve kavramların anlamlarında değişimler söz konusudur. Siyasal hareketlenmelerin kutsal metni kendi görüşleri doğrultusunda anlama faaliyetleri de kopuşu artıran etkenlerin önemlilerindendir.
Tüm bunlar, İslâm âlimlerini Kur`ân Yorumları [tefsîr] yazmaya yönelten nedenlerdir. Öyle ki bir cilt kabul edilebilecek Kutsal Kitabı açıklamak için otuz cilt kitap yazıldığı olmuştur. Kutsal kitap ile aramızda açılan boşluk böylece giderilmeye çalışılmıştır.

II
Kur`ân ile aramızda boşluk açılmasının nedeni "Kur`ân söz müdür, metin midir`" sorusuna vereceğimiz yanıtta gizlidir. Kuran ilk haliyle düşünüldüğünde asla bir metin değildir. Tanrı ile insanların konuşmasıdır. Giriş, gelişme ve sonuç şeklinde tasarlanmış edebi bir metin değildir. Eğer onu bu şekilde okursak içinde çok tekrar barındıran, bir konudan başka bir konuya sıçrayan düzensiz bir metin
olarak değerlendirmek zorunda kalırız.

Okuyucuya burada hemen "Sözlü kültür/Yazılı kültür" kavramlarını hatırlatırız. Kuran sözlü kültür ürünüdür. Tanrı daha sonraki muhatapları düşünerek yazmamıştır, konuşmuştur. Dolayısıyla Kur`ân`ın indiği dönemin bütün çevresel şartları elimizdeki metine yansımamıştır. İşte anlamın nesnelliğini zorlayan nokta burasıdır. Otuz cilt tefsir yazılması da, metne yansımayan tarihsel ortamı keşfetmek için yapılan uğraşların sonucudur. Bugün Kur`ân`ın ne demek istediği üzerinde ortaya çıkan tartışmaların beslendiği kaynak tam da burasıdır.

III
Kuran cümlelerinin [ayet] anlamlarına ulaşabilmek için okuyucunun göz önünde bulundurması/düşünmesi gereken birkaç noktayı şöyle özetleyebiliriz:

Kuran Arapçadır.
Bununla anlatılmak istenen basitçe onun Arapça olması değildir. Wittgenstein`dan ödünç alırsak, dil evimizdir. Kültür dilin içinde yaşamaktadır. Öyleyse Kur`ân Arapçadır demek, Allah VII. yüzyıl Arap
kültürünün içinden seslenmektedir anlamına gelmektedir. Kur`ân cümlelerini anlamaya çalışırken o yüzyılda yaşayan bir Arabın nasıl düşünüp yaşadığını göz önünde bulundurmalıyız. Tersi televizyon,
uçak, ışınlanma, embrio, sperm vb. modern ilgilerin Kur`ân`da aranması/bulunması komikliğini doğurur.

Kuran anlamlandırıcıdır.
Politeist kültürel ve düşünsel atmosferi teosentrik [Allah merkezlilik, Tevhit] yapıya evirmek kuranın birincil işlevidir. Bu nedenle bir Arabın günlük yaşamındaki her olgu Allah ile ilişkilendirilmektedir. Anne karnında çocuğu oluşturan, yağmuru yağdıran, yaprağı dalından düşüren vb. her şeyi yapan Allah`tır.
Yapılan her eylem ise, Allah göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Tersi kurandan aşırı kadercilik çıkarmaya götürür.

İnsan biçimsellik.
Kur`ân insanların kullandığı dilin sınırları içinde konuştuğu için, insanın idrak edemediği olguları [tanrı, melek, cennet, cehennem vb.] sınırlı dilde benzeştirmeler yaparak anlatmaktadır. Görülmeyenleri anlatmak için görünenlerden örnek vermektedir. Kutsal Kitabın tanrısının, insanlara yol gösterici bilge bir kral gibi ön planda görünmesinin nedeni bu olsa gerektir. Yukarıda söylediklerimiz göz önünde bulundurulmadığında, kutsal kitabın anlamını yakalama şansımız giderek azalacaktır.

Peki göz önünde bulundurursak anlamda nesnelliği yakalayabilecek miyiz`
Cevap: "el-ilmu indAllah"

"NAMAZ KIL, KURBAN KES!" Mİ`

Kur`ân`da hayvan kesmenin kanıtı olarak verilen ilk ve en önemli örnek Kevser suresidir.
"1. Sana Kevser`i verdik. 2. Öyle ise Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! 3. Asıl soyu kesik olan onlardır!"
Bu surede kurban kesmenin emredildiği tartışmalıdır. Tartışma birkaç açıdandır.
a. Peygamberliğin ilk zamanlarında gelen bir surede böyle bir ibadetin bulunması makul görülmemektedir. İbadetler Hicretten sonra Medine döneminde emredilmiştir. Örnek: Beş vakit namaz, oruç, hac vb.
b. Kurban kes şeklinde çevrilen kelimenin aslı/çekirdek anlamı tartışmalıdır. Boyun eğ, boynunu bük, yüzünü yönelt anlamlarına gelmektedir. Daha sonraları sadece develerin kesilmesi için kullanılmıştır.
c. Surenin İbrahim peygamberin oğlunu kurban etmesi olayı ile bağlantısı kurulmaktadır ki, surede olayı çağrıştıran hiçbir ifade yoktur.
d. Surenin peygamberin erkek çocuklarının ölmesini putperestlerin alay konusu yapmasıyla da bir ilişkisi yoktur. Bu ebter kelimesine soyu kesik anlamı vermekten kaynaklanmaktadır. Kelimenin doğru çevirisi nimetlerden yoksun kalmaktır. Putperestler Hz. Muhammet’in peygamberliğini ilan etmesiyle Mekke dininin sağlayacağı güzelliklerden yoksun kalacağını düşünüyorlardı. Ataların kültürünü terk etmek her dönemde kınanmayı getirmiştir.
Pek çok İslam âlimi bu sureyi aşağıdaki şekilde anlamıştır ki bizce de doğrusu budur:
"Aldırış etme söylediklerine! Sana peygamberlik gibi bir nimet verdik. Öyleyse Allah`ın huzurunda namaz kılarak ona teslim olduğunu göster, boynunu bük, yüzünü O`na çevir! Asıl nimetlerden yoksun kalanlar, o putperestlerdir!"

Surenin daha detaylı bir yorumu/ileri okuma için "Kevser Suresi`ne Dair Birkaç Not" adlı makalenin okunmasını önermekteyiz.

DİĞER AYETLER

Kur`ân`da açıkça yenilmesi yasak edilenler domuz eti, kan, leş ve Allah dışında tapınılan varlıkların adı anılarak kesilen hayvan etleridir. Bunların dışındaki hayvanlar temiz olmaları şartıyla besin olarak değerlendirilmiştir. Tüm bu ayetlerde vurgu besin olarak et yenilmesine değil, Allah`ın insanların yaşamlarını sürdürmek için onlara bahşettiği nimetleredir. Araplar, çevresel şartların zorlaması ile et besinine bağımlı yemek kültürünü devam ettiriyorlardı. Ne ki onlar hayvanlarını putların adına boğazlıyorlardı. İşte Kur`ân bu noktada anlam katıcı müdahalesini yaparak kurban kesmenin niceliksel yönünde bir değişim gerçekleştirmektedir. O etin yenilip yenilmemesini gündemine bile almamıştır. Ayetlerde diğer ilgi çeken nokta ise, kesilen hayvanların etlerinin mutlaka yoksul insanlarla paylaşılmasıdır.

Bakara, Maide ve Hac surelerinin aşağıdaki ayetlerinde bu durum açıktır.

2/195 Ve Allah yolunda [sınırsızca] harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin: unutmayın ki Allah iyilik yapanları sever.
2/196 Haccı ve Umreyi Allah için ifa edin; fakat yapmaktan alıkonursanız gücünüzün yeteceği bir kurban kesin ve kurban kesilinceye kadar başlarınızı traş etmeyin; ama içinizden hasta olan yahut başında rahatsızlık olan kimse, oruç tutarak veya sadaka vererek veya [başka türlü] bir ibadet ile özrünü karşılayacak bir şey yapmalıdır. Sağlıklı ve emniyette olduğunuzda, hac [vaktin]den önce umre yapan, gücünün elverdiği türden bir kurban kessin; ama kurbana gücü yetmeyen, hac sırasında üç gün ve döndükten sonra yedi gün, yani tam on [gün] oruç tutsun. Bütün bunlar, Mescid- i Haram civarında yaşamayanlar içindir. Allah`a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah karşılık vermede şiddetlidir.

22/27 Bütün insanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerek uzak yoldan gelen incelmiş develer üzerinde sana gelsinler.
22/28 Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah`ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah`ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.

22/33 Sizin için o (kurbanlık hayvan) nlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır; sonra da varacakları yer Beyt-i Atik (Ka`be)`dir.
22/34 Her ümmet için Allah`ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine (Allah`ın) adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin tanrısı bir tek tanrıdır; onun için yalnız O`na teslim olan müslümanlar olun. İtaat eden alçak gönüllü kimseleri müjdele!

22/35 Ki Allah anıldığı zaman, kalpleri oynar; kendilerine gelen musibete sabreder; namazı devamlı kılar ve kendilerine verdiğimiz şeylerden başkalarına dağıtırlar.
22/36 O gövdeli hayvanlar var ya, Biz onları da Allah için kesilen kurbanlıklar arasında kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır; bu yüzden ön ayaklarının biri bağlı olarak bir dizi halinde dururlarken üzerlerine Allah`ın adını anın (öyle boğazlayın). Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. O böylece onları sizin emrinize verdi ki, şükredesiniz.
22/37 Elbette onların ne etleri, ne de kanları Allah`a ulaşmaz. Ancak O`na sizin takvanız [sorumluluğunuzun bilincinde olmanız] ulaşacaktır. Böylece onları sizin emrinize verdik ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah`ı tekbir ile yüceltesiniz. Görevlerini iyi yapan iyilik sevenleri müjdele!

5/97 Allah, Kabe`yi, o Beytu`l-Harâm`ı bütün insanlık için bir sembol kıldı; ve [aynı şekilde] kutsal [hac] ayı ve boyunlarında takı olan kurbanlıklar, Allah`ın göklerde ve yerde olan her şeyden haberdar olduğunu ve Allah`ın her şeyin tam bilgisine sahip bulunduğunu size anlatmayı amaçla[yan sembollerdi]r.

Sözün bağlamı Allah yolunda harcamak ve iyilik yapmaktır. Diğer taraftan kurban kesmenin Hac ibadeti bağlamında ifade edilmesi - benzer diğer ayetlerin de güçlendirmesiyle - çoğu yorumcuyu kurban kesmenin sadece hac ibadetinin bir parçası olduğunu düşündürmüştür.

Bize göre bu ayetlerin normatif [kural koyucu] bir boyutu yoktur. Betimleme yapılmakta, kurban olgusuna anlam katılmaktadır. Süregelmekte olan davranış kalıpları politeist kültürden çıkartılıp, tek tanrıcı dizgenin içine sokulmaktadır. Tıpkı namaz, abdest, oruç, kadınların örtünmesi vb. gibi.

Öyle ise Müslüman vejetaryen olur mu, vejetaryen Müslüman olur mu`
Bu yazı çerçevesinde yanıt açıktır.
"el-ilmu indallah"

[email protected]

  • BafraHaber Yorum
  • Kurbanı kurban etmek içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0