Mübadelenin Bafra`ya Armağanı Avukat Okan Çakmaklı

Mubadelenin bafraya armagani avukat okan cakmakli
Sevgili okurlar, doğduğum ve çocukluk dönemini geçirdiğim Bafra’ya ait değerli şahsiyetleri yazarak özellikle günümüz gençliğine anlatmak istiyorum.
Nedendir bilinmez, çok sevdiğimiz, saydığımız, değer verdiğimiz büyüklerimizi kaybettiğimizde onlar hakkında güzel şeyler yazar, söyleriz.
Yaşarken ise bunları pek yapmayız…
Belki sıra dışı bir şey olacak ama bu yazımda çok şükür halen sağlığı yerinde olan ve aramızda yaşayan, çok değerli bir büyüğümüzü becerebildiğim kadar anlatmaya ve sohbetini paylaşmaya çalışacağım.
İsterim ki, güzel insanlar yaşarken hakkında yazılan güzel şeyleri kendileri de okusunlar. Bu yazıda değerli büyüğümüz Avukat "Okan Çakmaklı" ile yapılan bu sohbeti okuyacaksınız.
O bir mübadil çocuğu ve çocukluğumuzda örnek aldığımız bir insan. Onun mübadil yanını da ön plana çıkarmak, mübadele insanlarına bir vefa borcu diye düşünüyorum.
Ulusal kurtarıcımız ATATÜRK onlar için "Mübadiller kaybedilmiş toprakların aziz hatıralarıdır” dememiş miydi?,
Bir başka güzel söz ise değerli büyüğüm Gazeteci Osman Kara’nın mübadiller için söylediği "Biz Mekke, Medine ve Kudüs’ü kutsal biliriz ama o diyarlar için döktüğümüz gözyaşı sadece oralarda bıraktığımız vatan evlatları içindir. Ama Selanik, Manastır ve Vardar Ovasını kaybettiğimiz için ağlarız. Çünkü biz Balkanları vatan biliriz" sözleri ne kadar anlamlı değil mi?

Bir mübadili anlamak ve anlatmak için onun geçmişine de atıfta bulunmak gerekir. Bu nedenle yazıma Balkanlardan başlamak istiyorum.

1371 Yılında Osmanlı topraklarına katılan Drama 1912 Yılına kadar Selanik vilayetinin bir kazası olarak kalmış.
1912 yılındaki Birinci Balkan Savaşı’nda ise Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’taki savaşla uğraşmasını fırsat bilen Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan ile Osmanlı varlığına son vermek için aralarında anlaşmıştı. Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne saldırması üzerine Balkan savaşları başlayacak, Osmanlı Devleti Midye [Kıyıköy]-Enez çizgisinin batısındaki tüm topraklarını kaybedecekti. 1913 yılına gelindiğinde Birinci Balkan Savaşının ganimet sarhoşluğuna düşen Balkan devletleri, kazandıkları toprakları kendi aralarında pay edememesi üzerine de İkinci Balkan Savaşı çıkmıştı.
Birinci Balkan Savaşı’nın galiplerinden olan Bulgaristan, pastadan en büyük payı kapmış, diğer Balkan ülkeleri de bunun üzerine Bulgaristan’la savaşa tutuşmuşlardı. Bu arada Romanya’nın da savaşa girmesi ortalığı iyice karıştırmış, Osmanlı Devleti de bundan yararlanarak, Birinci Balkan Harbinde kaybettiği Edirne ve Kırklareli şehirlerini geri almıştı.
İkinci Balkan Savaşı’nın yayılmasından korkan Avrupalı büyük devletlerin araya girmesiyle Bükreş Antlaşması imzalanmış ve savaş sona ermişti.
İkinci Balkan Savaşı’nın barışla neticelenmesi sonucu Bulgaristan’la İstanbul Antlaşması yapılarak Meriç nehri sınır olarak kabul edilmiş, Yunanistan’la ise Atina antlaşması yapılarak İmroz ve Bozcaada hariç, başta Girit olmak üzere tüm Ege adaları ve Selanik Vilayeti resmen verilmişti.

Balkan savaşlarının patlak vermesiyle 120 bin civarında ilk göçmen kafilesi Osmanlı sınırları içinde kalan topraklara göçmüştü. Bu kafilenin içinde Avukat Okan Çakmaklı’nın ailesi de vardır. Drama kasabasında huzurun bozulmasıyla yüzyıllardır yaşadıkları toprakları terk edeceklerdi. O günlerin zor şartlarına rağmen kalabalık sayılabilecek bir kafileyle İstanbul’a gelirler. Beşiktaş semtinde 1923 yılının başlarına kadar ikamet edeceklerdir. Bundan sonrasını Okan Amcadan dinleyip öğreneceğiz.

Bafra’nın deyimiyle çaylarımızı Ismarladık. Sohbet başlıyor…

Merhaba Okan Amca nasılsın?

Çok sağ ol evladım, Allah’a şükürler olsun sağlığım iyi. Sen nasılsın?

Çok sağ olasın iyiyim Okan Amca. Seni yeni nesillere anlatmak istiyorum, daha sonra kişisel konulara tekrar gireceğiz ama izin verirseniz, ata topraklarınızdan başlamak üzere geçmişinize ait sorularla sizi ve ailenizi anlatmak isterim, mümkün mü?

Tabii ki evladım memnuniyetle.  İstediğin kadar sor, senin meraklı tarafını seviyorum zaten. Biliyorum öğrenene kadar sorarsın.

Drama’da büyükleriniz ne iş yaparlarmış? Durumları, halleri vakitleri nasılmış?

Dedemin kardeşleriyle birlikte işlettiği çok büyük bir tütün mağazası, ayrıca da o günün fabrikalarından biri sayılan susam yağı üreten imalathaneleri varmış. Durumları çok iyiymiş. Drama’nın en zengin ve saygın ailelerinden biriymişler. Drama yakınlarındaki Pürsıçan nahiyesinin Patilyam Mahallesi’nde de çiftlikleri varmış.

Çakmaklı soyadınız nereden geliyor, bir hikayesi var mı?

Oğlum sen gerçekten çok meraklı birisin. Benden yine bir aferin aldın.
Evet, soyadı kanunu çıktığında bile büyüklerim "ÇAKMAKLI" olan lakabımızı kullanmış. Hikayesine gelince; 1870’li yıllarda Drama’ya ava gelen Bulgar avcılar tütün almak için mağazamıza gelmişler. Benim büyük dedemle çok samimi olmuşlar. Bulgarlardan biri o yıllarda hemen hemen hiç kimsede olmayan taşlı bir çakmak hediye etmiş büyük dedeme. Büyük dedem çakmağını gururla taşımış her zaman. Arkadaş ve dost meclislerinde çakmak öyle sükse yapmış ki büyük dedemden başlayarak tüm sülale “Çakmaklılar” olarak anılır olmuş.

Büyükleriniz memleketleri hakkında neler anlatırlardı?

Neler anlatmazlardı ki... Drama’nın her yanında bol su kaynakları varmış. Suları çok lezzetliymiş. Dedem “suyu başşehir yapsalar Drama suyun başşehri olur” dermiş. Geçimleri çok iyiymiş. İyi kazanıyorlar. O günün şartlarına göre çok iyi bir yaşam sürüyorlarmış. Her yanı ormanlarla dolu Drama’da bol bol ava çıkarlar, derelerinde balık tutarlarmış.
1912 yılında Osmanlı bayrağının indirilmesi üzerine çok canları sıkılmış, her yanlarını sahipsizlik duygusu sarmış. Tüm resmi makamlar değişmiş. Bunları bir türlü hazmedememişler. Durumlarının iyi olması işlerini daha da zorlaştırmış. Yıllarca yaşadıkları, doğup büyüdükleri, düğünlerini yaptıkları, ölülerini defnettikleri, yaşanmış tüm anıları geride bırakarak İstanbul’a gitme kararı almışlar. Taşıyabilecekleri ne varsa yanlarına alarak İstanbul’a doğru hareket edip, Beşiktaş semtine yerleşmişler.

İstanbul’da ne yapmışlar peki? Neredeyse 11 yıl kalmışlar, uzun bir zaman sayılır,

İstanbul’a o yıllarda çok göç gelmiş. Halk son derece huzursuz ve moralsizmiş. Koskoca Osmanlı adeta can çekişiyor, sürekli cephelerden yenilgi haberleri geliyormuş.

Küçük çaplı tütün mamulleri satışına devam etmişler. Hazırda olanları harcayarak 1923 yılına kadar gelmişler. O sıralarda bir söylenti hızla yayılmış. Mübadele diye bir şey duymuşlar. Tüm göçmenler çok heyecanlanmış. Ne olduğunu kısa zamanda öğrenmişler.

30 Ocak 1923 tarihinde Lozan görüşmelerine eklenen bir protokolle, halkların değişimi anlaşması imzalanmış. Karasu Nehri’nin Türkiye tarafında kalanlar, mübadele dışı tutulmuş. Bizim memleketimizde mübadele sınırları içine alınmış. Bizimkiler memleketteki topraklarını satmadıkları için tasfiye talepnamesi almaya tekrar Drama’ya dönmüşler. Drama’dan diğer mübadillerle birlikte yola çıkmışlar. Çoğunun başlıca geçim kaynağı tütün olduğu için tütünün çok yetiştirildiği Bafra’ya iskan edilmişler.
 
Büyüklerinizin Bafra’daki ilk günleri hakkında neler söyleyeceksiniz?

1924 yılı mart ayının başlarında çok soğuk bir kış günü Bafra’ya gelmişler. 1922 yılına kadar Rumların yaşadığı o zaman ki adıyla Kargalı bugünkü adıyla Cumhuriyet Mahallesi’nde bir eve yerleştirilmişler.
Dedem Mustafa Çakmaklı, yerleştirildikleri evin balkonunda otururken Bafralıların Avrupa’dan kibar adamlar geldi laflarını duyarmış.
Dedem yakışıklı bir adamdı… Daima kravatlı, traşlı ve takım elbiseli gezer, başından fötr şapkasını düşürmezdi.
Ninem Rakibe’nin de ondan pek farkı yoktu. Son derece kibar, güzel konuşan zarif biriydi.

Babamsa çocuklukla gençlik yılları arasında bir yaşta hem Beşiktaş semtinde hem de Drama’da top oynamış.
Bafra’daki ikinci gününde topunu almış futbol ayakkabılarını da giyerek Rumların Aya Marine adlı kiliselerinin bulunduğu yere gitmiş.
Müştemilatlarından biri sonradan Kızılırmak İlkokulu olan alan futbol oynamaya son derece elverişli. Babam futbol topunu almış, kardeşi ve Hacıbaşların Sadi ile top oynuyor.

Bafralıların henüz futboldan haberleri yok.
Onların top oynadığını gören bir Bafralı bas bas bağırıyormuş, “goşun la goşun Avrupa’dan gelüntüle dop depile”.
Herkes koşturmuş ama çok kısa zamanda da futbolu çok sevmişler. Çok geçmeden amcalarım Muhlis, Mahir ve babam Mansur’la, Dr. Fevzi Birer’in babası Hilmi Beyin açtığı bakkalda Kızılırmak Spor kulübü kurulmuş ve bu alt yapıyla 1937 Yılında Bafra Türkiye şampiyonu olmuş. Deyim yerindeyse, “Bafra’da yer yer yerinden oynamış”.
Diğer büyüklerimize gelince, Bafra’nın yerli halkıyla sorunsuz kaynaşmışlar.
Giyim konusunda bizim mübadiller, Bafra’nın yerli halkını çok etkilemiş. Bafra o yıllarda bile podyuma dönmüş. Macide Halam, Fransız moda dergilerini takip eder, Avrupalı kadınların giydiği döpiyes, tayyör ve abiye kıyafetleri Bafralı kadınlara dikerdi.

Babanız Mansur Beyin tahsil durumu neydi, ne iş yapardı? Kısaca evliliğinden de bahsedebilir misiniz?  Çünkü siz henüz dünyada yoksunuz.
Babam Rüştiye mezunu. Askerliğini yaptıktan sonra Bafra’da nüfus ve nikah memuru olarak işe başlamış. Yine mübadil bir aile olan Ülkerlerin kızı Hatice ile yani benim annemle evlenmiş.

Şimdi sıra size geldi. Biraz da kendi yaşamınızdan bahsedelim. Kaç yılında doğdunuz, eğitim durumunuz ve mesleğiniz nedir?

1938 yılı doğumluyum. Kızılırmak ilkokulunu bitirdikten sonra, Efrem Ağa’nın Konağı olarak da bilinen binada ortaokulu bitirdim.
o günlerin Bafra’sında lise olmadığı için Liseyi Samsun 19 Mayıs lisesinde okudum. Allah nur gölünde yatırsın okurken Şükrü Amcamın evinde kaldım. Lise eğitimi o zamanlarda 4 yıl sürüyordu.  Liseyi bitirdikten sonra sınavı kazanarak 1957 yılında Ankara Hukuk Fakültesine girdim. Okul yıllarımda sosyal faaliyetlerden uzak kalmadım. Ankara’da Talebe Cemiyeti başkanı oldum. Rahmetli başbakan yardımcısı Tevfik İleri ve Zsa Zsa Gaborun 7. kocası Burhan Belge Beyefendi ile tanışma şerefine nail oldum.
1958 yılında Aşık Veysel’i Samsun’a getirdim. Yine aynı dönemlerde Bülent Ecevit ile tanıştım. Bu tanışmanın ardından Sayın Ecevit’i Turan Güneş’i ve eşlerini Bafra’da 3 kez ağırladım. 1962 yılında Hukuk Fakültesini bitirdim.

Evlilik hayatınızdan da biraz bahseder misiniz, hangi yıl evlendiniz?

Hukuk Fakültesini bitirip Bafra’ya ailemin yanına döndüm. 1963 yılında Aysel Hanımla evlendim. Bu evliliğimden Banu, Gökhan ve Bengü isimlerinde üç çocuğum oldu. Bildiğiniz gibi oğlumu erken yaşta toprağa verdim.

Allah rahmet eylesin, oğlunuz Gökhan çok samimi arkadaşlarımdan biriydi.
Peki askerliğinizi ne zaman ve nerede yaptınız?
Evlendiğim 1963 yılında İstanbul’da tankçı yedek subay olarak askerliğimi yaptım. Ailem başta olmak üzere, akrabalarım ve yakın çevremiz memleketime dönmemi istiyordu, hiç düşünmeden Bafra’ya döndüm.

Okurken talebe cemiyetinde görev aldığınızı ve adını az önce söylediğiniz politikacılarla tanıştığınızı söylemiştiniz. Askerlik dönüşü dernek faaliyetleriniz ve siyasi çalışmalarınız oldu mu?
1965 yılında Bafra’ya ailemin yanına döner dönmez, Şehir Kulübüne üye oldum. O zamanlar Şehir Kulübüne üye olmak o kadar kolay bir şey değil, önünden geçerken bile kendinize çeki düzen verdiğiniz yerlerden biri.
Politikaya da yine bu dönemde başladım. CHP ilçe Başkanı oldum. Benim başkan olduğum dönem Nafız Kurt da Adalet Partisi Bafra ilçe Başkanıydı.

Ben CHP ilçe başkanı olduğumda partinin başında rahmetli İnönü vardı. 06 Mayıs 1972 yılındaki Büyük Kurultayda Sayın Ecevit’in tarafında oldum. Ecevit Büyük Kurultaydan galip çıktı.

Meslek hayatınıza nasıl başladınız? Meslek hayatınızla ilgili neler anlatmak istersiniz?
1966 yılında Samsun’da staja başladım. Stajım bittiğinde yine Bafra’ya döndüm. Bafra’da avukatlığın tarihi oldukça eskidir. Osmanlının son dönemlerinde bir Ermeni, bir Rum, iki de Türk avukat varmış Bafra’da.
Ben mesleğe başladığımda ise toplam 15 avukat olmuştuk. İşimi daima çok severek yaptım. Karşılığını da her zaman aldım. Sinop, Vezirköprü ve Samsun merkezinden bile davalar alıyordum. Meslekteki başarımda en büyük pay, eski tütün tüccarlarından Turgut Aydıner’in olmuştur. Bana daima örnek olup yol göstermiştir. Kendisine yaşamım boyunca hep müteşekkir oldum.

Meslek hayatınızda unutamadığınız şeyler var mı?

Olmaz mı evladım… Bizler de doktorlar gibiyiz. Davalıların canları bazı davalarda bize emanet olurdu. Mesleğe başladığım yıllarda idam cezası vardı ve uygulanıyordu. Üç ayrı davada, ikisi kadın biri erkek olmak üzere üç kişiyi idamdan kurtardım. Mesleğim icabı hep duyarlı ve dikkatli oldum aksi takdirde her şeyini bize emanet eden insanlara hıyanet etmiş olurdum.  Zaman içerisinde Samsun Barosunun duayenlerinden biri oldum, hep saygı gördüm.
 Bafra sizin gençlik yıllarınızda çok sosyal bir şehirdi. Gazeteci Vural Dilmaç ve Karikatürist Bedri Koraman bu durumu sık sık dile getirenlerdendi. siz neler söyleyeceksiniz.

Ben onların söyledikleri ve yazdıklarının tamamına katılırım. Gerçekten o yılların Bafra’sı anlatılır gibi değil.
Sosyal yaşam bütün hızıyla akıp giderdi. İnsanlar birbirine son derece saygılı, komşuluk ilişkileri mükemmeldi. Motorlu araçların olmadığı, her tarafın ağaçlarla dolu olduğu bir şehir düşünün. Evler en fazla iki katlı ve mükemmel güzellikteydi. Ben işte o günlerde yaşadım gençliğimi. Sosyal hayatın içinde oldum her zaman.  Şehir Kulübünde yıllarca başkanlık yaptım. Türkiye’nin dört bir yanından konuklar ağırladım.

Sporcu bir aileden geliyorsunuz. Sporla ve spor kulüpleriyle aranız nasıldı, aktif görevler aldınız mı?
Yaşamımda sporun her zaman önemli bir yeri oldu. Aktif spor yapmasam bile yürüyüşü çok severim. Şehir içlerinde hiç araba kullanmadım desem yanlış olmaz. Halen de bol yürüyüş yaparım. Yönetici olaraksa Bafraspor’a 4 yıl başkanlık yaptım. Bir yurt dışı gezisindeyken gıyabımda beni başkan seçmişler, döndüğümde kulüp başkanıydım. severek hizmet ettim.
 
Doğduğunuz günden itibaren okul ve askerlik yaşamının dışında hep Bafra’da oldunuz. Çoğu hemşehriniz büyük şehirlere göç ederken siz yine Bafra’daydınız. Hiç ayrılıp büyük şehirlere taşınmayı istemediniz mi?

Ben Bafra’yı çok sevdim. Bafralı hemşehrilerim de beni sevdiler. Doğduğum bu şehirden ayrılmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Dünyaya yeniden gelsem yine eskinin Bafra’sında doğmak ve yaşamak isterim. Bu şehir beni kendine çeken bir mıknatıs gibiydi daima. Başka bir şehirde asla yaşayamam. Mesleğimi icra ettiğim ilk yıllarda Yargıtay Başkanı Senayi Olgaç Beyefendinin “gel Ankara’da beraber çalışalım” teklifini dahi her defasında geri çevirdim.
Bafra’dan neredeyse her meslek grubundan milletvekili çıkmış. Sizin Bafra’da çok saygın bir yeriniz var. Konumunuz da vekil olmak için çok uygundu. Vekillik için bir girişiminiz olmadı mı?
Hani derler ya meslek aşkı. işte o bende ziyadesiyle var. Turan Güneş, Şevket Çizmeli, Metin Bostancıoğlu ve Özer Gürbüz DSP’den milletvekili adayı olmamı çok istediler. Her defasında meslek aşkım üstün geldi ve kabul etmedim.
Hobileriniz var mı? Koleksiyon, av, kitap okuma, müzik gibi.

Eskiden ava çok meraklıydım. Sık sık giderdim. Şimdi ava karşıyım. Doğru bir şey değil. Hele de bir hukuk insanıysanız hiç doğru değil. Doğanın da bir adaleti olmalı. Savunmasız canlıların vurulması adil değil.
Bunun dışında çok kitap okudum, yine okuyorum. Okuduğum kitapların konusu, tarih, coğrafya, edebiyat ve felsefe üzerinedir. Türk Sanat Müziğinin aşığıyım. İnşallah sanat müziği sonsuza kadar nesilden nesile icra edilir, dinleyici bulur.

Günümüzdeki milli bayramlarla sizin zamanınızdaki milli bayramları kıyaslayabilir misiniz?
Bizim zamanımızın en güzel kutlanan bayramı Cumhuriyetin ilanının kutlanmasıydı. 29 Ekim’e herkes çok sıkı hazırlanırdı. Okullar, esnaflar, STK’lar, yardım kuruluşları, adeta yarış halindeydi. Fener alayları düzenlenir, Gazipaşa Mahallesinde 3 gün 3 gece yerel oyunlar oynanırdı. Taklar şehrin önemli yerlerine kurulur, güreşler düzenlenirdi. Okulların öğrencileri bayram günü geçit töreni düzenlerlerdi. Halkın ilgisi çok yoğun olur evler boşalırdı.
29 Ekim günü CHP’de parti kutlaması bir gelenek halini almıştı. Partinin önünde davul zurna çalar, o gün banaVda mutlaka bir konuşma yaptırırlardı.
Gecesinde ise şehir kulübünde o unutulmayan Cumhuriyet baloları yapılırdı. Balo için haftalar öncesinden hazırlık yapılırdı. 23 Nisan ve 19 Mayıs Bayramlarında da durum pek farklı değildi.

Şimdi o güzelliklerin hiç biri yok.

Okan Amca bayramlar değişti de Bafra değişmedi mi? O günün Bafra’sıyla günümüz Bafra’sı arasında ne fark var? Bu konuda neler söylemek istersin?
Bugünün Bafra’sı ile gençliğimizin Bafra’sı arasında dünya kadar fark var. O güzelim çiçek Bahçeli evler, güzel giyimli nazik insanlar, kibar komşular, esnafın sabah sohbetleri, şekerim, canım diye başlayan merhabalaşmalar artık yok,
Bafra’nın bugünkü durumu içler acısı ne yazık ki. O canım Bafra’yı hepimiz el birliğiyle kocaman bir köy haline getirdik. Düşündükçe üzüntüm katlanıyor. Yürekler acısı bu durum benim gibi yaşını almış insanları daha çok üzüyor. Hep maziyi düşünerek avunuyoruz.

Günümüz meslektaşların hakkında da söyleyeceğin şeyler vardır değil mi?

Bizim zamanımızda Hukuk Fakülteleri çok azdı. Dolayısıyla çok bilgili, Avrupa’da ihtisas yapmış hocalar bizi okuturlardı. Bizim hukuk öğrenimimiz, dolu dolu geçti. Eskilerin ifadesiyle ağdalı eğitim aldık. Şimdi neredeyse yüze yakın fakülte var. Eğitim kalitesini varın siz düşünün. Bu kadar fakülteye profesör mü yeter.
Çok sağ olsunlar Bafra Adliyesindeki hakim ve avukatlar beni sever sayarlar. Sağlık durumumu sorarlar. Onlarla ilişkilerimi hiç kesmedim. Adliyeyi hala ziyaret ederim.  Oradaki ilişkilerim hala çok canlı ve etkilidir. Yaşadığım ve sağlığımın elverdiği sürece hep oranın nefesini teneffüs etmeye çalışacağım.

Mesleğinizle ilgili son ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?

50 yılı aşkın yaptığım avukatlık mesleğinden servet sayılabilecek maddi bir birikimim olmadı ama beni seven sayan binlerce Bafralının Okan Abisi, amcası yani bir büyüğü oldum. Sağcısından solcusuna, küçüğünden büyüğüne kentlisinden köylüsüne herkesten saygı görüyorum. Bu da benim en büyük zenginliğim ve yaşam kaynağım. Bu yaşta bile örnek bir insan olmaya çalışıyorum. Hayat bir tecrübe ve bir sonraki nesile aktarılmalı.

Okan Amca baba eviniz, bizim evimize çok yakındı. Daha sonra Gazi İlkokulunun karşısına taşındınız. Bizim de durumumuz hep aynı oldu. Her iki oturduğunuz yerde de komşuluğumuz oldu. Büyüklerimi çok iyi tanıdığınızı biliyorum. Onlarla ilgili aktaracağınız şeyler var mı?

Ah evladım ah! Beni gece yarılarına kadar konuşturacaksın. Onlarla ilgili anılar iki dakikada anlatılacak şeyler değil.
Babaannen, rahmetli Hacı Gül Teyze çok akıllı bir kadındı. Bildiğim kadarıyla Bafra’nın yerli kızıydı. Güngörmüş bilgili bir kadındı.
Baban, yeni kaybettiğimiz Mansur yeni doğmuş. Onu nüfusa kaydettirecekler. Babam o zamanlar nüfus memuru. Babaannene sormuş çocuğun adını ne koyacaksın diye. Babaannenin kardeşinin adı Mesürmüş. Cumhuriyet döneminde isimler belli kurallar çerçevesinde nüfusa yazılıyor. Mesür adının nüfusa işlenmesi mümkün değil. Babam demiş ki, “bu ismin doğrusu Mansur. Bak benim adım da Mansur. Ona benim adımı vereceğiz.” Babaannen hiç itiraz edememiş.
Gördün mü bak senin babanın adını benim babam vermiş. İşte biz o kadar yakın komşularız.

Okan Amca bunu gerçekten bilmiyordum, benim için sürpriz oldu. Verdiğin tüm bilgiler için şahsım ve tüm Bafralılar adına çok teşekkür ederim. Allah seni başımızdan, Bafra’mızdan eksik etmesin. Sağlıklı günler diler ellerinden öperim.

Ben de çok teşekkür ederim. Bafralı hemşerilerime buradan saygı sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Benim için sadece Bafra var. Gözlerimi hayata yumana kadar da Bafra olacak.
Hoşça kalın.
 
Recep Yılmaz
  • BafraHaber Yorum
  • Mübadelenin Bafra`ya Armağanı Avukat Okan Çakmaklı içeriğine yorum yapmaktasınız
Favicon
  • Toplam Yorum 0